El değmeden diktirdim ruhumu
ruh terzisine
ölçüsüz yaşamaktan sökülmüştüm
birden ölçü alacağı tuttu benden
dedim kilometrelerce teyel lazım bana
oysa birkaç santimdir bu beden
ruhumu urganla bağladım
uçurtma yaptım eskiden
az sabretsem uçardı elbet
terk-i diyara uzun inceden...
incir çekirdeğini doldurmaz
ele avuca sığmaz bu külfet
göndermeye çalıştım da olmadı
iğne deliğindendir yolları...
sen yıllardır ona övgü yağdır
sonra da gel bana küfret
semer oldu sırtımda düşünceler
gezdim epey bir yol ben de
düşündüm bedenin ütüsünü kim eyler?
dedi ruhum ‘Bilen var mı gökkuşağı nerede
kamburunu kolalarmış tertemiz bir derede’
anladım o vakit
envai çeşit renkleri
beyazda toplanıyor hep
bizimkinin denkleri...
zürefanın düşkünü
ruh terzisinde düş günü
söyledi
fazla değilmiş benim yara(!)
tuttu patiskadan yaptı
kefen bezime bir arşın yama
meğer usta camiye gitmiş
bu çırakmış
terzi ruh dikmeyi Allah’ a bırakmış
e ben zaten elbise bilmezdim
bilseydim ruhumu getirmezdim
dar zamanda, çok lira
anmam o dükkanın adını bir daha
kandırılmıştım
halbuki medet uman çoktu
el açarken enayi gibi
beyimiz yanımda yoktu...
ben de böylelikle bıraktım kendimi
dilenirken hepsine hatırlattım derdimi
atıyorum artık onu bedenimin terkisine
el değmeden diktirmeye gitmiştim oysa ki
ruhumu ruh terzisine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder