2 Nisan 2013 Salı

KELEBEĞİN TEK GECELİK İLİŞKİSİ




hangi yele sorarsan sor

sus-pus her yön

nabzımın bastonla ancak yürüdüğünü

artık gör...

sende’leyerek de kaybolur bazen bir insan

yeryüzünde yüzüm

her yerimde yüzün

içmemek için kendimi zor tuttuğum

zamanına esir olduğum o an

çok derin

bu içli insan ummanında

nasıl bir “iç deniz”se artık gözlerin…

kimsesizliğin cennetinden

yalnızlığımın cinnetine yolculuğum

kuru kalabalık konusunda

daima fevkalade yolsuz’um

sözlerimde yeşeren bir hıçkırık gibi

nefes nefese arşınlıyor şimdi

kırık cümlelerim satırları

gözlerinin kuyusunda iki çıkrık

ama biz bu çölde

su içmek için yola çıkmadık…

gerçek aşkta kusurlar küsürattır

yollar bazen yanar

insan kimi zaman milattır

kimi zaman da

bilmeden başkasının intiharında yaşar

onsuz’luk sonsuzluğa dönüştüğü zaman

diğer her şey vakitsiz

kendini zamanla sına

-ki en acımasızıdır-

nefsim sadece nefesine yeniliyor

bana kızma

şimdi

herkesin konuştukları

artık hep senin sustukların

işte bu nefis…

senin kuytularında korkmadım

gözlerinin kuyularına indim bir bir

nefesin tam da

nefesime düğümlenmişti

aslında zehre dokunmuşluğum bile bir bahane

gene de

kal dediğin yer

dardı

bazen de ağaca

yaprak ağır gelir sanırız

halbuki bu elveda

ağacın hafifliğinde  zaten vardı

nedense karnında uçuşan kelebekler

ömrü bir günken

daha gece olmadan göç eder ya

emin ol

aşk mevzu bahisken

kelebekler bile erken göçer

ağaç olmadık biz neyse ki

yapraktık

çünkü kelebekleri severiz

iyi de dur kelebek

hiç sordun mu kendine

sen neden göç ediyorsun

yazık...

işte

 ya öldüğün gibi gömül

ya da gömüldün gibi öl

artık…


Hiç yorum yok: