Bir gün gelecek de aynaya bakacağız
minibüste önümüzdeki adamın yüzüymüş gibi gelecek
kendi yüzümüz dikiz aynasında bize
o zaman kendimizi yaşlanmış bulacağız
ve zaman bizi bulacak
müsait bir yerde ineceğiz...
bir gün gelecek de deniz kenarına oturacağız
kendi tenimiz gibi gelecek
düne kadar dümdüz olan dalgalı deniz bize
eskiden sevgilimizle buluşup gülüştüğümüz yerde
o zaman kendimizi ağlıyor bulacağız
ve zaman bizi bulacak
kendimizi martılarla oyalayacağız...
bir gün gelecek de televizyonu açacağız
ekrandaki ses bizle konuşuyormuş gibi gelecek
ve odanın duvarları üstümüze üstümüze
fark etmeden ona cevap vereceğiz
o zaman kendimizi yapayalnız bulacağız
ve zaman bizi bulacak
titreyen ellerle söylenerek kanal değiştireceğiz...
bir gün gelecek de telefonu açacağız
konuşurken kendi sesimizi tanımayacağız
öksüren bir ihtiyarı taklit ediyormuşuz gibi gelecek
dalıp gideceğiz ne dediğimizi bilmeden, sayıklayarak
o zaman kendimizi yorgun bulacağız
ve zaman bizi bulacak
son bir gayretle ‘Yanlış numara’ diyeceğiz...
bir gün gelecek de çarşıdan döneceğiz
ensemizdeki bir adamın nefesiymiş gibi gelecek
kendi nefesimiz ciğerlerimizden bize
o zaman yokuş görünce
kendimizi hep iniyor bulacağız
ve zaman bizi bulacak
takside kendimizi
‘Serencebey Yokuşu, evladım’ derken duyacağız...
bir gün gelecek de albümlere bakacağız
her karede şaşırtacak, ütülenmiş gibi gelecek
geçmişimiz fotoğraflarda bize
o zaman bedenimizi ütüsüz, ruhumuzu boş vermiş bulacağız
ve zaman bizi bulacak
çocuksu bir hevesle ütü yapıp
alelacele fotoğraf çektirmeye gideceğiz...
bir gün gelecek de yürüyüşe çıkacağız
yolumuz mezarlıklara düşecek, kaçmayacağız
mezarlar ilgimizi çekmeye başlayacak
o zaman kendimizi mezar taşlarını okuyor bulacağız
ve zaman bizi bulacak
‘Dur yolcu, okumadan geçme!’ diyecek
biz ölümün canına okuyacağız...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder