öldür!
sorun değil
göm beni arka bahçene
kürek kemiğinle ört ama üstümü
ört ayıbımı sadece gözyaşlarımla
bu ıslak aşkla soğuk soğuk
önemseme kayıbımı
yoruldum
terk et beni öldür!
zerk et dünyanın tüm zehrini bana
yalnız kalmak mı?
hiç bu kadar korkutucu olmadı
ama dert değil
su hava ve toprak
lütfen beni bunlarla yalnız bırak!
esirgesin beni içindeki her yer
esirger mi bilmiyorum
sadece kaybolmak istiyorum
hep yarımdım
o da bitsin artık
yekpare işimi bitir!
dindir acılarımı
bende bu gece öldüremediklerini
ne olur sonunda bitir!
göm içine beni toprağın
ayazın yelinin
haylaz türkülerini dinleyeyim
seherin seli
bırak boğsun bedenimi zamansızca
tek derdim sendin
-sen teksin derdim-
yegane ecelim de sen ol!
herkesin istediği buydu nasılsa
bırak bari giderken seni mutlu edeyim
her şey düzelir böylece
at üstüme ilk toprağı cenazemde
ağlayan hiç olmasın
benim üzerimi zambaklar örtecek
durma!
devam et öldür!
biliyorsun ki ben bunu hak ettim
hep güldürmüştün
şimdi biraz da öldür…
yoksa bu sızı dinmez
sızlayan bir gönülle
bir insan
ne kadar yola devam edebilir...
çınlasın kulaklarımda
“beautiful tango”
marşım bırak arşa dokunsun
ve gözyaşlarım toprağa
ve bedenim bedeviler gibi kurtlara
şimdi değil
baştan beri
acılarla yüzleşiyordum
belki kurtuluştur
hemen öldür!
koyma bir parçamı yarına
gidiyorum diye bana asla darılma
ne gerekiyorsa yap!
her gün küçük cesetleri
üzerimde bulmaktan ben de usandım
zira
beni tamamen öldür!
kurşun gibi gözyaşları
indir yanağımdan yüreğine
yılanlar gibi deri değiştirdi bak
yalan söylemeyen yanaklarım
durma!
son külümü de söndür
ne acımasız cellatlar girdi hayatıma
ben gene de dirildim
bu sefer söz
ölmeyi becereceğim!
hayatta kalmayı bir süredir
zaten sevemedim
hep gafil avlandım
ay ışığında hazırlıksız yakalandım
bir av olmayı tercih ettim sanırım bu
milatta
kapan kurmayı asla istemedim
sen de kork yalnız!
işini yarım bırakmaktan bence
biliyorsun ki
en tehlikelisidir yaban
çünkü her şeyi yapabilir yaralı bir
hayvan
ben güzel bir yabancıydım sanırım
tek ömürlük bu dost sofrasına
belki sadece bir tanrı misafiri
aç kalktım daima sofranızdan
çünkü ağzım yemez olmuştu
ne zamandır
toprakla dolmuştu
beni sevdiğini duymaktan
kulaklarım ne yazık ki artık duymuyordu…
biz yenilmedik hiç
sen yoruldun bunu bil
ben ölmedim
hala mezara giren sensin
dikkatli ol!
insan kimi zaman kendi ölüsünü de
taşır
İsa da böyle yapmıştı
biri bazen
kendi tabutunu da çakar hiç anlamadan
bir başkası için tek tek ölür!
zaten yaralıdır
durma hiç
tereddüt bile etme
ben razıyım bu ihtişamsız kabire
gönüllüyüm herkesten ayrı
çöle dikilen zakkumlar gibi
çünkü bir zıkkım gibi aynı
son yutmaya çalıştığım lokma
bu tanrı misafirliğinin
sonu gelmiş sofrasında
yar olmak istedim yarım kaldım
yar kenarında çiçek açtı yarim
geniş ovaları yoktu
izin vermediler bir türlü
yaseminler kokuyorduçiçek kendi kokusundan korkuyordu hatırla!
ben önünde huzurla eğildim
tek topraktım ki ben bildiğim
bir çiçek önünde gururla eğilirdim
tek goncası kanardı
yüreğimden usulca
ne üzerine bülbül konardı
ne üzerine bülbül konardı
ne şarkılar vardı
ona hiç ses edemedim
ona hiç ses edemedim
dokundu ağıtlar ağır ağır
her matemimi armağan etmiştim
bak nefsim artık sağır
ay çıkacak yarın
beni gömmek için
sakın geç kalmayın!
sanırım veda etme zamanı
sana veda edilmez biliyorum
konuşamaz çürümüş dudaklar
toprak dolmuş bir ağız
tek bir sözünü yerine getirmekten
aciz
böyle bir gün de gelecekmiş demek ki
böyle sönecekmiş
kandilimin fitili
içimde biriktirdiklerim
bir bomba gibi
sessizlikte böyle patlamalıymış
böyle de ölürmüş bir yiğit
demek bir kadın
böyle de sevilebilirmiş
bu da sığdı
şu küçük yaşantımıza
öldük!
ama gitmeden
neyse ki bunu da gördük!
ak kefende kara baht
okuma yazma bilmeyen ananın ak
sütünde
bir karayazı
ahh bu kabirin ayazı
üşütüyor şimdi
onun bensiz her yazı
-asla vazgeçmeyeceğim-
bırak gözlerimin feri sönsün
bırak ruhum onun için geri dönsün
bu tanrı misafirliğinde
son yediğim lokmayı
sanırım hazmedemeyeceğim…
nice sofralardan kalktım ben
Musa’ nın Kızıldeniz’i yarıp geçmesi
gibi
kaçtım ardıma bakmadan
ne hülyalar gördüm
içlerinden sağ çıktım
tam uyuştum derken
kendimi çığlıkla uyanır buldum
nefes yetmez olmuştu
ölmesi gerekiyordu adımın
zira soğumaya başlamıştım
solumak yerine
en ince yerime
Azrail’ in orağı değmişti
sanırım azıcık direneceğim
naz yapacağım ağladıklarıma
isyan edeceğim daha
hiçbir zaman anlamadıklarıma
dur!
belki hemen gitmek istemiyorumdur
unut beni eğer niyetliysen
uyut beni bu kimsesizlik
sessizlik tabutunda
çak çivilerini de bir bir
kabrime sen dahil
kimseler giremesin
kimse demesin vazgeçti diye
mezartaşıma
tek bir pişmanlık bile sığmasın
idare et işte beni aşkım
annem babam öldüğümü anlamasın
köpeğim
gömüldüğüm toprakta beni aramasın
anımsamasın adımı bir daha asla kimse
dudaklarda adım bile artık
anılmasın!
3 yorum:
müzikle birlikte okuyunca daha da etkıleyıcı oldu.
detaya gırersem, ılk gırıs bolumu mükemmel ve son bölüm vurucu..
işin esprisine bakarsan da bu ağıtı yazacak mezar taşı çok pahalıya patlar :)
tamam
tamam
Yorum Gönder