kime baksam
yeri biraz dardı
gözgöze geliyorduk
sanırım herkesin aynasında
bir başkasının sureti vardı
bir başkasının sureti vardı
ben “kör”üm ama
yaşam sürprizlerle dolu “gör”ünüyor...
uzun bakışlar
uzun kışlar gibi
sanki göğüs kafesimde
bir kelebek kışlar gibi
kök saldığım yerler
hep yaprak döktüklerin işte…
sen “dokunmuyorsun” ama
ayrılık hep sözünü “tutuyor”
al-kanımda güllerini kuruttum ben
biri diğerinden ayrı
al
kanımda dikenlerin yırtıyor şimdi
bir bir damarlarımı
çünkü bazen de kabuğun tarafından soyulursun
çağırma beni
bir çığ düşüyor çünkü her çağırışında
yüreğime zira
aslında her kaldığın
içinden birer birer kaldırdığındır...
ben “sağır”ım ama
yaşam “bağır”ıyor işte bana
yırtılıyor her söz
dilimin mürekkebiyle
onun hiçbir şeyine şahit olamamak
nedir bilir misin
bilme incinirsin…
“söylüyor”um hep ama
en gereken şey
benden “cevap bekliyor”
çünkü her “dil”siz kişi
azıcık hatırsızdır
yeniden doğmak için
yeniden doğmak için
azar azar dudaklarında bırakır
biraz da kendini…
bir sebeple
en unutamadığın
hep aklında darmadağın
kaybettiklerini de içerir
hatta her kaybolduğun yer
nedense incinmek bazen incidir…
her kabuğunu kırmalarına izin verdiğinde
çıkacak işte
içindeki cevher
sen hangi şarkıyı “söyler”sen söyle
hayat başka türküler “dinler”
şüphesiz ki her insanın içine
bir başkası için
bilinmez bir cevher gizler
“dokunamazsın”
hayat başkasının hayatımıza sızması
anladığım
bu kaçınılmaz
ama sen
tek bir başkası’sın
duymaya çalıştığım…
şimdi “kör”üm
doğru
“sağır”ım
tüm kendi çığlıklarıma
tüm kendi çığlıklarıma
“dilsiz” olduğumu hiç inkar etmedim
sen de artık
işte
beni anla…